Benim çocukluğumda herkes mahalle mektebine giderdi, bizim mahallemizde mektep yoktu, BABAM beni ve erkek kardeşimi (o zamanlar abi derdim büyüyünce Ahmet dedim ama ne zaman büyüdüm hatırlamıyorum : ) komşu mahallenin mektebine yazdırmıştı. Biz ve mahalle arkadaşlarımız her sabah okula giderken Alaybey Tren İstasyonundan geçerdik. Büyüklerimiz sıkı sıkı tembih ederdi: sakın tren yolundan geçmeyin istasyondan geçin tamtamlar (geçitlerde iki yandan kapanarak tren yolundan geçişi kapatan kırmızı beyaz çizgili şeyler biz tamtam diyorduk da başka bir adı varmıdır bilmiyorum) kapalıysa bekleyin, sakın acele etmeyin. Biz okula giderken söz dinler, dönerken kendi bildiğimiz yoldan dönerdik. Tren yolundan. Rayların üzerinde ip cambazları gibi yürür, aralıklı tahtalarda sek sek oynar, arada bir de kontrol için raylara kulak verip tren geliyormu diye dinlerdik. Tren geliyor çığlıklarımız gürültülü dev bir lokomotifin "çupa papa çupa papa düüüüüüütttt" naralarına karışırdı. Bu maceralı yolculuk benim için bir yıl sürdü, sonra kendi mahalle mektebimiz açıldı "Alaybey İlkokulu"ndan "Öğretmen Kenan Gamsız İlkokulu"na nakil olduk. 1968 KARŞIYAKA-İZMİR
Bundan yıllar yıllar sonra iki çocuğumla birlikte Tokyo'daydım. Bir yıl kalmak üzere Hiroshima'ya gidiyorduk, Ankara'dan İstanbul'a, oradan Moskova'ya, oradan da Tokyo'ya yaklaşık 24 saat süren bir yolculuk yapmıştık. Bizi karşılamaya geleceğini söyleyen büyükelçilik görevlileri ortada yoktu. Şehrin merkezi olduğunu düşündüğüm bir yerde havaalanından geldiğimiz otobüsten inmiş ve 45 derece sıcaklıkta Tokyo'nun kokusunu içimize çekerek 2 saat boyunca umutla beklemiştik. Hiroshima'ya gitmemiz gerekiyordu, onlar bizi karşılayıp istasyondan Hiroshima'ya giden trene bindirecekler sonra da hangi trende olduğumuzu ona ( O ki benim eşimdi ve japon hükümetinin burslusu olarak 6 aydır Hiroshima'daydı) haber vereceklerdi. İki saat boyunca durakta görevli çocuğa, yoldan geçen insanlara istasyona gitmek istediğimi anlatmaya çalıştım ve sonunda ben de onlar gibi uzaydan geldiğime inandım. Japoncada öğrendiğim ve hep hatırladığım ilk kelimeler ne oldu dersin istasyon=eki, hızlı tren= shinkansen, Hiroşima=Hiroshima.
Sonunda iki dev bavul, iki çocuk ve beni arabasına almayı kabul eden bir takside bulduk kendimizi. Japonyada taksilerin kapısına dokunmuyorsunuz, binerken de inerken de taksici bir düğmeye basıyor hooopp kapı açılıyor. Sakın kapıya dokunmayın çok kızıyorlar sonra dikiz aynasından asabi bakışlara maruz kalırsınız. Türkiye'de bir turist yolunu kaybetse ve dese ki: "istasyon tren istanbul" ne yaparsın. Ben taksiciyle konuşmaya çalışıyorum, tabi ki japonca "eki shinkansen hiroshima". Taksici dikiz aynasından bana kötü kötü bakıyor, kapıyı açtığım için kızdığını anlayamıyorum, Türk olduğum için. Panik halinde aynı cümleyi tekrarlarken birden dudaklarımdan dökülen sözcükler ve ellerimle yaptığım hareketler (tren taklidi) taksiciyi kahkahalarla güldürüyor, ben de kahkahalarla gözlerimden yaşlar akıncaya kadar gülüyorum. Biraz sonra duruyoruz kapı açılıyor ve biz iniyoruz, yaşlı taksici istasyonun kapısına kadar bavullarımızı taşırken bir taraftan gülüyor bir taraftan da bana birşeyler söylüyor: sen çok yaşa emi shizukasan...., japon usulü selamlaşıyoruz. Aslında ben adamı öpmek istiyorum ama öpemiyorum içimde kalıyor. Taksici kırk yıllık dostumuzmuş gibi bizi uğurlarken benim taklidimi yapıyor: "çupa papa çupa papa düüüüüüütttt" ...01.08.1991 TOKYO-JAPONYA
Sıdıka Arlı yada Shizukasan
(saatte 450 km. hıza ulaşmış shinkansenler ülkesinde kaybolmuş bir türkjap kadını)
Bundan yıllar yıllar sonra iki çocuğumla birlikte Tokyo'daydım. Bir yıl kalmak üzere Hiroshima'ya gidiyorduk, Ankara'dan İstanbul'a, oradan Moskova'ya, oradan da Tokyo'ya yaklaşık 24 saat süren bir yolculuk yapmıştık. Bizi karşılamaya geleceğini söyleyen büyükelçilik görevlileri ortada yoktu. Şehrin merkezi olduğunu düşündüğüm bir yerde havaalanından geldiğimiz otobüsten inmiş ve 45 derece sıcaklıkta Tokyo'nun kokusunu içimize çekerek 2 saat boyunca umutla beklemiştik. Hiroshima'ya gitmemiz gerekiyordu, onlar bizi karşılayıp istasyondan Hiroshima'ya giden trene bindirecekler sonra da hangi trende olduğumuzu ona ( O ki benim eşimdi ve japon hükümetinin burslusu olarak 6 aydır Hiroshima'daydı) haber vereceklerdi. İki saat boyunca durakta görevli çocuğa, yoldan geçen insanlara istasyona gitmek istediğimi anlatmaya çalıştım ve sonunda ben de onlar gibi uzaydan geldiğime inandım. Japoncada öğrendiğim ve hep hatırladığım ilk kelimeler ne oldu dersin istasyon=eki, hızlı tren= shinkansen, Hiroşima=Hiroshima.
Sonunda iki dev bavul, iki çocuk ve beni arabasına almayı kabul eden bir takside bulduk kendimizi. Japonyada taksilerin kapısına dokunmuyorsunuz, binerken de inerken de taksici bir düğmeye basıyor hooopp kapı açılıyor. Sakın kapıya dokunmayın çok kızıyorlar sonra dikiz aynasından asabi bakışlara maruz kalırsınız. Türkiye'de bir turist yolunu kaybetse ve dese ki: "istasyon tren istanbul" ne yaparsın. Ben taksiciyle konuşmaya çalışıyorum, tabi ki japonca "eki shinkansen hiroshima". Taksici dikiz aynasından bana kötü kötü bakıyor, kapıyı açtığım için kızdığını anlayamıyorum, Türk olduğum için. Panik halinde aynı cümleyi tekrarlarken birden dudaklarımdan dökülen sözcükler ve ellerimle yaptığım hareketler (tren taklidi) taksiciyi kahkahalarla güldürüyor, ben de kahkahalarla gözlerimden yaşlar akıncaya kadar gülüyorum. Biraz sonra duruyoruz kapı açılıyor ve biz iniyoruz, yaşlı taksici istasyonun kapısına kadar bavullarımızı taşırken bir taraftan gülüyor bir taraftan da bana birşeyler söylüyor: sen çok yaşa emi shizukasan...., japon usulü selamlaşıyoruz. Aslında ben adamı öpmek istiyorum ama öpemiyorum içimde kalıyor. Taksici kırk yıllık dostumuzmuş gibi bizi uğurlarken benim taklidimi yapıyor: "çupa papa çupa papa düüüüüüütttt" ...01.08.1991 TOKYO-JAPONYA
Sıdıka Arlı yada Shizukasan
(saatte 450 km. hıza ulaşmış shinkansenler ülkesinde kaybolmuş bir türkjap kadını)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder